REFİK ANADOL

  • 570 SHARES

Devlet arşivlerinde yıllarca kapalı kalan belgeler veya tutulan türlü zabıtlar, çoğu kişiye sıkıcı ve anlamsız gelebilir. Sanatçı Refik Anadol içinse her bir veri seti birer olasılıklar evreni, muhtemel bir sanat eseri hammaddesi.

Röportaj: Nimet Kıraç

Kendisini veri sanatçısı olarak tanımlayan Anadol, yapay gerçeklik teknolojisini kullanarak verilerin nasıl görseller, ihtimaller ve deneyimler oluşturabileceği merakının peşinden giden, bir nevi beyaz tavşanı takip eden, genç bir İstanbullu. Los Angeles’ta yaşıyor. Son iki senedir adından sıkça söz ettiren Anadol, bugünlerde NASA ve Google ile iş birlikleri yapıyor, dünyanın dört bir yanında tasarım etkinliklerine konuşmaya ve ödül almaya davet ediliyor ve basitçe veri enstalasyonu olarak adlandırabileceğimiz deneysel eserlerini birçok ülkede sergiliyor.

Çalışmalarıyla hem kendi ülkesinde hem de uluslararası platformda dikkatleri çeken Anadol, aslında progresif sanatın ana akım sanatseverle kaynaşmasına da vesile olmuş oluyor. Merak dürtüsünü işleriyle besleyen ve yaşatan modern sanatçı, soru sormanın öneminin altını çiziyor ve sorulan sorunun güzelliğinin, cevabından daha önemli olduğunu dile getiriyor. Kendisine sorularımızı Nike mağazası için tasarladığı enstalasyonunun çeperinde, bir akşam vakti sorduk.

QP: Öncelikle, farklı bir sanatçısınız. Yaptığınız işi nasıl tanımlıyorsunuz?

Refik Anadol: Medya sanatçısı ve yönetmenim. An itibarıyla Los Angeles’ta yaşıyor ve çalışıyorum. Aynı zamanda UCLA’in Tasarım Medya Sanatları Fakültesi’nde de ders veriyorum. Yani bir akademisyen, medya sanatçısı ve yönetmenim. Yaptığım işlerde veriyi bir madde olarak ele alıyor, onları makine zekası kullanarak anlamaya çalışıyor ve görünmez olanı görünür kılıyorum.

QP: Görünmez olanı görünürleştiriyorum derken… Bunu nasıl yapıyorsunuz?

RA: Basitçe anlatacak olursam, rüzgarın hızından hava sıcaklığına ve ışığa, bizim günlük yaşamımızı oluşturan, algılayabildiğimiz ve ölçülebilen verilerin makineler tarafından yorumlanmış halleri benim ilgi alanımı oluşturuyor. Ben, özellikle bir makinenin nasıl düşünebildiği, öğrenebildiği ve hatta halüsinasyon görebildiği konularından ilham alıyorum. Bundan ötürü de, görünmez sanılan verinin insanlığın en büyük gizemlerinden olduğu kanısındayım. Algoritmalar kullanarak ve insanla iletişime geçebilecek eserler haline getirerek bu verileri görselleştiriyorum projelerimde.

QP: Peki bu fikir nasıl ortaya çıktı?

Bu sorunun cevabını merak edenleri QP:25. sayımızın 60. sayfasına davet ediyoruz. Dergiye abone olmak için ise abone@qpmagtr.com adresinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.